Atasözleri ve Vecizeler الأمثال والحكم Atasözlerinin ve vecizelerin hayatımızda önemli bir yeri vardır. Bir çok cümle ile ve dakikalar sürecek bir anlatımı bir iki kelimeyle ifade eder bu sözler… En önemlisi de, yılların birikimini ve hayatın gerçeklerini yansıtmasıdır. Arap atasözlerini ve vecizelerini okurken, çoğu zaman aynı sözlerin değişik ifadelerle de olsa bizim dilimizde de bulunduğunu ve bir çoğunun aslında evrensel bir kültür ürünü olduğunu göreceksiniz. لِلَّهِ دَرُّهُ Bir insanın iyiliği çok olursa onu övmek için söylenir. |
|
“İki tavşanın peşinden koşan kurt, onlardan hiç birini tutamayacaktır.” الذِّئْبُ الذي يَجْرِي وَراءَ أَرْنَبَيْنِ لَنْ يَمْسِكَ بِأَيٍّ منهما |
|
قَبْلَ الرِّماءِ تُمْلاُ الكَنائِنُ Sıkıntılı anlar ve zor zamanlar gelmeden önce ve yine bir işe başlamadan önce hazırlık yapmak gerektiğini ifade etmede kullanılır. |
|
الحَدِيثُ ذُو شُجُونٍ “Söz dallanıp budaklanır”, “Konu konuyu açar” anlamındadır. |
|
الحَقُّ أَبْلَجُ والباطِلُ لَجْلَج “Hak açık ve nettir. Gizli bir yanı yoktur. Batıl ise, belirsizdir ve net değildir.” |
|
الحَدِيدُ بِالْحَدِيدِ يُفْلَحُ “Demir, demirle yarılır.” Zorluğun ancak zorlukla, sabır ve kararlılıkla aşılacağını, zorluğu yenmek için direnç göstermek gerektiğini ifade etmede kullanılır. |
|
أَجْهَلُ من حِمَارٍ “Eşekten daha cahil”. Aşırı derecede cahilliği ifade etmede kullanılır. جَعَلْتُهُ نَصْبَ عَيْنِي “Gözümün önüne koydum.” Yani, onu hiçbir zaman unutmuyorum. Bir şeye gereken ilgiyi gösterdiğini ifade etmede kullanılır. |
|
جَاؤُوا قَضُّهُمْ بِقَضِيضِهِمْ “Hiç kimse kalmadan hepbirlikte geldiler”, “Küçüğü büyüğü hepsi toplanıp geldi” anlamındadır. |
|
لِكُلِّ جَوَادٍ كَبْوَةٌ Her iyi ve eğitimli atın bir tökezlemesi olur. Yani ne kadar iyi ve eğitimli olursa olsun, o da bazen tökezler. İyi insanın da hata yapabileceğini ifade etmede kullanılır. |
|
جَزَاءَ سِنِّمار İyiliğe kötülükle karşılık vermeyi ifadede kullanılır. Rivayete göre Rum Sinnimâr, iyi bir inşaat ustasıdır. Nu’man b. İmruu’lKays, ondan kendisi için bir saray yapmasını ister. |
|
التَّمْرُ في الْبِئْرِ Yani, hurma ağaçlarının bol ve iyi ürün vermesini istiyorsan, sulama mevsiminde kuyudan çokça su çıkarıp onları sulamalısın. تَرَكَهُ أَنْقَى من الرَّاحَةِ “Onu avuç ortasından daha temiz bıraktı”. Yani bütün varını yoğunu aldı ve hiçbir şeyini bırakmadı. |
|
تَمْشِي رُوَيْداً وتَكُونُ الأَوَّلاَ “Yavaş yürü ki birinci olasın!” Kişinin gayesine acele etmeden varabileceğini, acele etmenin hedefe çabuk ulaşmada yararı olmadığını ifade etmede kullanılır. |
|
اِخْتَلَطَ الْحَابِلُ بِالنَّابِلِ “Her şey birbirine karıştı,işler karman çorman oldu” anlamında kullanılır. |
بِالسَّاعِدِ تَبْطِشُ الْكَفُّ “El / avuç içi , kolla / kolun yardımıyla vurur.” Yani, “Gücüm ve kuvvetim olursa istediğimi yapabilirim; oysa benim gücüm yok” anlamındadır. |
رِضَا النَّاسِ غَايَةٌ لا تُبْلَغُ “İnsanların rızasını elde etmek erişilmesi imkansız bir hedeftir” anlamında, kişinin ne yaparsa yapsın yine de bir takım kimseler tarafından beğenilmeyeceğini ve bütün insanları memnun etmenin imkansızlığını ve herkesi memnun etmeye çalışmanın gereksiz bir şey olduğunu ifade etmede kullanılır. |
أَحْلَى مِنَ الْعَسَلِ “Baldan daha tatlı” anlamında, bir şeyin hoş ve tatlı olduğunu ifade etmede kullanılır. |
|
رُبَّ أَخٍ لَمْ تَلِدْهُ أُمُّك “Annenin doğurmadığı, yani öz kardeşin olmayan ama gerçekte öz kardeşin gibi olan nice kardeşin vardır” anlamında samimi arkadaşlığı, iyiliği, fedakarlığı ve kardeşliği ifade etmek için kullanılır. |
بَلَغَ السَّيلُ الزُّبَى Haddi aşan kişi veya olay için söylenir. |
أَلْقِ دَلْوَكَ فِي الدِّلاءِ Kazanç elde etmek üzere çalışmaya, tembelliği bırakmaya ve üzerine düşeni yapmaya teşvik için kullanılır. |
أَعْطِ الْقَوْسَ بَارِيَهَا “İşi ehline ver” anlamında kullanılır. |
|
أَحَشَفاً وَسُوءَ كِيلَةٍ!؟ İki kötü özelliği bir arada bulunduran kişiye söylenir. |
سِرُّكَ أَسِيرُكَ إِذا تَكَلَّمْتَ بِه صِرْتَ أسِيرَهُ |
Sırrın senin esirindir, fakat onu konuşmaya başladığın zaman sen onun esiri olursun. |
لبَعيدُ عنِ العيْنِ، بَعيدٌ عَنِ القلْبِ |
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur |
Kaybetmemek için kaydetmek lazım العِلْمُ صَيْدٌ وَ الكِتَابَةُ قَيْدٌ |
إما اُبدُ كما كنت أو كن كما تبدو |
“ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” القناعة كنز لايفني |
KANAT TÜKENMEZ HAZİNEDİR |
إذا لم تعلم أين تذهب , فكل الطرق تفي بالغرض |
Nereye gideceğini bilmiyorsan tüm yollar seni götürür |
يوجد دائماً من هو أشقى منك , فابتسم |
Gülümse çünkü her zamanda sende daha bahtsız olanlar vardır |
خير من دجاجة الغدا |
BUGÜNÜN YUMURTASI YARININ TAVUĞUNDAN DAHA HAYIRLIDIR ان كنت ريحا فقدلا قيت اعصارا |
RÜZGAR OLURSAN FIRTINAYLA KARŞILAŞIRSIN المؤمن بشرة في وجهه و حزنه في قلبه |
MÜMİN SEVİNCİ |
|
يظل الرجل طفلاً , حتى تموت أمه , فإذا ماتت ، شاخ فجأة |
Erkek hep bebek kalır ta ki annesi ölünceye kadar…annesi ölünce hemen ihtiyarlar |
|
عندما تحب عدوك , يحس بتفاهته |
Düşmanını sevince önemsizliğini anlar |
إذا طعنت من الخلف , فاعلم أنك في المقدمة |
Eğer arkadan bıçaklanırsan bilki en öndesin |
الكلام اللين يغلب الحق البين |
Yumuşak söz açık ve net olan hakı yener |
(Türkiye’deki karşılığı: Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır) |
كلنا كالقمر .. له جانب مظلم |
Hepimiz ay gibiyiz…hep bir karanlık yanımız vardır |
|
لا تتحدى إنساناً ليس لديه ما يخسره |
Kaybedecek bişeyi olmayan kimseye meydan okuma |
|
العين التي لا تبكي , لا تبصر في الواقع شيئاً |
Ağlamayan göz aslında bir şey görmüyor |
|
المهزوم إذا ابتسم , افقد المنتصر لذة الفوز |
Yenilenin gülümsemesi yenene kazanma sarhoşluğunu yittirir |
|
لا خير في يمنى بغير يسار |
Solu olmayan sağda hayır yoktur |
|
الجزع عند المصيبة , مصيبة أخرى |
Musibette pes etmek başka bir musibettir |
|
الابتسامة كلمة معروفه من غير حروف |
Gülümseme harfsiz kelimedir |
|
اعمل على أن يحبك الناس عندما تغادر منصبك , كما يحبونك عندما تتسلمه |
Öyle çalış ki koltuğunu bıraktığında insanlar o seni koltuğa geldiğin gün sevdikleri gibi sevsinler |
Acıkan doymam, susayan kanmam sanır. |
|
يظن الجائع نفسه أنه لن يشبع، والظمآن يظن أنه لن يرتوي |
Acıkan yanağından, susayan dudağından belli olur. |
|
يبان الجائع من خدّه، والظمآن من شفتاه |
Acındırırsan arsız, acıktırırsan hırsız olur. |
|
إذا أوجعته كثيراً يقل حياؤه، وإذا حرمته كثيراً تكون قد علمته على السرقه Aç ayı oynamaz. |
|
الدب الجائع لا يستطيع اللعب Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız edersin. |
|
لا تتركه جائعاً فتعلمه على السرقة، ولا تتحدث كثيراً فتقل هيبتك |
Aç gözünü, açarlar gözünü. |
|
افتح عينك، وإلا فتحها الآخرون |
|
Aç kuzunun yanında azık fazla durmaz. |
|
لا تبقى الزوادة طويلاً لدى الخاروف الجائع |
Aç köpek fırın delermiş. |
|
الكلب الجائع يقتحم الفرن |
الكلب الجائع يهدم الفرن |
|
|
Aç kurt insana saldırır. |
|
الذئب الجائع، يهاجم الإنسان |
|
|
Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görürmüş. |
|
الدجاجة الجائعة ترى في منامها أنها في مستودع الذرة |
|
|
Aça dokuz yorgan örtmüşler, yine uyuyamamış. |
|
دثروا الجائع بتسعة أغطية، لكنه لم يستطع النوم |
|
Açık yaraya kurt düşmez. |
|
لا يأتي الدود على الجرح المفتوح |
|
Açın imanı olmaz. |
|
لا يلتقي الجوع والإيمان Açın karnı doyar gözü doymaz. |
|
يشبع بطن الجائع، لكن عينه لا |
Açlık ile tokluğun arası bir dilim ekmek. |
|
بين الجوع والشبع قطعة خبز |
Adam adamdır olmasa da pulu, eşek eşektir olmasa da çulu. |
|
الرجل رجلٌ حتى لو لم يمتلك المال، والحمار حمارٌ حتى لو امتلك الدنيا |
Adam eşeğinden, kadın döşeğinden belli olur. |
|
يعرف الرجل من حماره، والمرأة من فراشها |
Adam olana bir söz yeter |
|
يكفي الرجل كلمة واحدة |
Adamak kolay, ödemek güçtür. |
|
ليست المروءة في النذر، بل المروءة في دفعه |
Adamakla mal tükenmez. |
لا ينفذ المال من النذر |
|
|
الحِكَم والأمْثَال في اللّغة العَرَبِية (ARAPÇA ATASÖZLERİ) |
|
نُصرَةُ الحَقِّ شَرَف |
HAKKA YARDIM ETMEK ŞEREFTİR. |
ـ لا تَكنْ صَلْباً فتُكسرْ ولا ليّناً فتُعْصَر . |
PEK YAŞ OLMA SIKILIRSIN, PEK’ DE KURU OLMA KIRILIRSIN. |
مَنْ تدخّلَ فيما لا يعنيهِ لقيَ ما لا يرضيهِ. |
KİM İLGİLENDİRMEDİĞİ İŞE KARIŞIRSA, RAZI OLMADIĞI |
ŞEYLERLE KARŞILAŞIR. |
مَن دَقَّ دُقَّ . |
ÇALMA KAPIM, ÇALINIR KAPIN. (ÇALAMA ELİN KAPISINI; |
ÇALARLAR KAPINI) |
وَغَيرُ تَقيٍّ يَأمرُ النّاسَ بالتُّقى. |
TAKVA SAHİBİ OLMAYAN KİŞİ BAŞKASINA TAKVALIK |
EMREDER. |
إنْ كُنتَ كَذوباً فكُنْ ذّكوراً. |
YALANCI DA OLSAN, SÖYLEDİĞİNİ HATIRLA. |
المَرءُ عَدوُّ مَا جَهِل. |
ZAMANI AYIPLARIZ HALBUKİ AYIP BİZDEDİR. |
حِيلةُ مَنْ لا حِيلة لهُ الصّبرُ. |
ÇARESİZ OLANIN ÇARESİ SABIRDIR. |
إنْ كُنتَ رِيْحَاً فَقَد لاَقَيْتَ إعْصَاراً. |
EĞER RÜZGÂR İSEN FIRTINA İLE KARŞILAŞIRSIN. (RÜZGAR |
EKEN, FIRTINA BİÇER.) |
في التّأني السّلامة وفي العَجلة النّدامة / مَنْ تأنّى أدْرَكَ ما تمنَّى. |
İTİDALDE SELAMET, ACELEDE NEDAMET VARDIR |
İHTİYATLI DAVRANAN UMDUĞUNA ULAŞIR. |
أفَةُ العِلمِ النِّسيَان. |
İLİMİN BELASI UNUTMAKTIR. |
الإنتِظار أشَدُّ من النَّار |
BEKLEMEK ATEŞTEN BETERDİR. |
الإنسَانُ عَبْدُ الإحْسَان. |
İNSAN İHSANIN ESİRİDİR. |
حُسنُ الأخْلاق كُنوزُ الأَرزَاق |
GÜZEL AHLAK RIZK HAZİNELERİDİR. |
رُبَّ قَولٍ أنْفَذُ مِن صَولٍ. |
NİCE SÖZ VARDIR Kİ, YİĞİTÇE SALDIRIDAN ETKİLİDİR. |
لا تَجرِ فيما لا تَدرِي. |
BİLMEDİĞİN BİR ŞEYİN ARDINDAN KOŞMA. |
مَن حَفَرَ لأخيِهِ حُفرَةً وقَعَ فيها. |
BAŞKASINA KUYU KAZAN İÇİNE DÜŞER. |
الضِّحكُ مِن غَيرِ عَجَب مِن قِلَّةِ الأدَب. |
İLGİNÇ OLMAYAN BİR ŞEYE GÜLMEK TERBİYENİN AZ |
OLMASI DEMEK. |
المُؤمِنُ بِشرُهُ في وَجهِهِ وَحُزنُهُ في قَلبِهِ. |
MÜMİNİN SEVİNCİ YÜZÜNDE, ÜZÜNTÜSÜ KALBİNDEDİR. |
الإنسانُ في التّفكير واللهُ في التّقدير . |
İNSANIN DÜŞÜNCESİ VE ALLAH’IN TAKDİRİ İLE OLUR |
|
|
SIRRIN SENİN ESİRİNDİR,FAKAT ONU KONUŞMAYA BAŞLADIĞIN ZAMAN SEN ONUN ESİRİ OLURSUN. |
سِرُّكَ أَسِيرُكَ إِذا تَكَلَّمْتَ بِه صِرْتَ أسِيرَهُ |
GÖZDEN IRAK OLAN, GÖNÜLDEN DE IRAK OLUR |
لبَعيدُ عنِ العيْنِ، بَعيدٌ عَنِ القلْبِ |
KAYBETMEMEK İÇİN KAYDETMEK LAZIM |
العِلْمُ صَيْدٌ وَ الكِتَابَةُ قَيْدٌ |
“YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL” |
إما اُبدُ كما كنت أو كن كما تبدو |
KANAAT TÜKENMEZ HAZİNEDİR |
القناعة كنز لايفني |
BUGÜNÜN YUMURTASI YARININ TAVUĞUNDAN DAHA HAYIRLIDIR |
بيضة اليوم خير من دجاجة الغدا |
RÜZGAR OLURSAN FIRTINAYLA KARŞILAŞIRSIN |
ان كنت ريحا فقدلا قيت اعصارا |
İNSANLARIN EN HOŞNUDU AHLAKI GÜZEL OLANDIR. |
رْضَى النَّاس مَنْ كانَتْ أخْلاقُهُ رَضِيَّةً |
GÜLÜMSE ÇÜNKÜ HER ZAMANDA SENDE DAHA BAHTSIZ OLANLAR VARDIR. |
يوجد دائماً من هو أشقى منك , فابتسم |
ERKEK HEP BEBEK KALIR TA Kİ ANNESİ ÖLÜNCEYE KADAR…ANNESİ ÖLÜNCE HEMEN İHTİYARLAR |
يظل الرجل طفلاً , حتى تموت أمه , فإذا ماتت ، شاخ فجأة |
DÜŞMANINI SEVİNCE ÖNEMSİZLİĞİNİ ANLAR |
عندما تحب عدوك , يحس بتفاهته |
EĞER ARKADAN BIÇAKLANIRSAN BİL EN ÖNDESİN |
إذا طعنت من الخلف , فاعلم أنك في المقدمة |
TATLI SÖZ YILANI DELİĞİNDEN ÇIKARIR |
الكلام اللين يغلب الحق البين |
HEPİMİZ AY GİBİYİZ…HEP BİR KARANLIK YANIMIZ VARDIR. |
كلنا كالقمر .. له جانب مظلم |
KAYBEDECEK BİR ŞEYİ OLMAYAN KİMSEYE MEYDAN OKUMA! |
لا تتحدى إنساناً ليس لديه ما يخسره |
AĞLAMAYAN GÖZ ASLINDA BİR ŞEY GÖRMÜYOR. |
العين التي لا تبكي , لا تبصر في الواقع شيئاً |
YENİLENİN GÜLÜMSEMESİ YENENE KAZANMA SARHOŞLUĞUNU YİTTİRİR. |
المهزوم إذا ابتسم , افقد المنتصر لذة الفوز |
SOLU OLMAYAN SAĞDA HAYIR YOKTUR. |
لا خير في يمنى بغير يسار |
MUSİBETTE PES ETMEK BAŞKA BİR MUSİBETTİR. |
الجزع عند المصيبة , مصيبة أخرى |
GÜLÜMSEME HARFSİZ KELİMEDİR. |
الابتسامة كلمة معروفه من غير حروف |
ÖYLE ÇALIŞ Kİ KOLTUĞUNU BIRAKTIĞINDA İNSANLAR O SENİ KOLTUĞA GELDİĞİN GÜN SEVDİKLERİ GİBİ SEVSİNLER. |
اعمل على أن يحبك الناس عندما تغادر منصبك , كما يحبونك عندما تتسلمه |
EŞİNİN ZEVKİNİ ELEŞTİRME, İLK O SENİ SEÇTİ. |
لا تطعن في ذوق زوجتك , فقد اختارتك أولا |
NEREYE GİDECEĞİNİ BİLMİYORSAN TÜM YOLLAR SENİ GÖTÜRÜR. |
إذا لم تعلم أين تذهب , فكل الطرق تفي بالغرض |
|
|
البُعْدُ جَفَاءٌ |
GÖZDEN IRAK OLAN GÖNÜLDEN IRAK OLUR |
|
|
جَزَاهُ جَزَاءَ سِنِّمارٍ |
KOYNUMUZADA YILAN BESLEMİŞİZBESLE KARGAYI OYSUN GÖZÜNÜ |
|
|
لا يَجْمَعُ سَيفانِ فِي غِمْدٍ |
İKİ CANBAZ BİR İPTE OYNAMAZ |
|
|
لِكُلِّ جَوادٍ لَبْوَةٌ |
HATASIZ KUL OLMAZ |
|
|
إِيّاكَ أَعْنِي وَاسْمَعِي يَا جَارَّة |
|
|
KIZIM SANA SÖYLÜYORUM! GELİNİM SEN ANLA |
|
|
حِبْرٌ عَلَى وَرَقٍ |
|
|
(KAĞIT ÜZERİNDE MÜREKKEP) HİÇBİR ETKİSİ YOK |
|
|
سَعَى إِلى حَتْفِهِ بِظُلْفِهِ |
|
|
KENDİ KUYUSUNU KENDİSİ KAZDI |
|
|
لا يَمْنَعُ حَذَرٌ مِنْ قَدَرٍ |
|
|
TEDBİR TAKDİRİ BOZMAZ |
|
|
لِكُلِّ حَسَنٍ عَائِبٌ |
|
|
HER GÜZELİN BİR KUSURU VARDIR |
|
|
كُلُّ مَرَّةٍ تَسْلَمُ الْجَرَّةُ |
|
|
KEDİ GİBİ DÖRT AYAK ÜZERİNE DÜŞÜYOR |
|
|
DÜNYA YALANCIDIRYALANCI DÜNYA |
|
|
نِصْفُ العِلْمِ أَخْطَرُ مِنْ الجَهْلِ |
|
|
YARIM HOCA DİNDEN,YARIM HEKİM CANDAN EDER |
|
|
إِخْتَلَطَ الحَابِلُ بِالنَّابِلِ |
|
|
HER ŞEY BİRBİRİNE KARIŞTI |
|
|
الدَّرَاهِيمُ بِالدَّرَاهِيمِ تُكْسَبُ |
|
|
PARA PARAYI ÇEKER |
|
|
مَنْ يَدْفَعُ يَأْمُرُ |
|
|
PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR |
|
|
HAVANDA SU DÖVÜYOR ( BOŞ VE NETİCESİZ İŞLE UĞRAŞIYOR) |
|
|
جَهْلٌ مُرَكَّبٌ |
|
|
KİŞİNİN BİRŞEYİ BİLMEMESİ VE BİLMEDİĞİNİDE BİLMEMESİ(KATMERLİ CAHİL) |
|
|
أَنْتَ تَنْفُخُ فِي رَمَادٍ |
|
|
BOŞA KÜREK ÇEKİYORSUN(VAKTİNİ BOŞ İŞLERLE GEÇİRİYORSUN) |
|
|
كَالْمُسْتَجِيرِ مِنْ الرَّمْضاءِ بِالنَّارِ |
|
|
YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULDU |
|
|
الإِنْسانُ رَهْنُ عَمَلِهِ |
|
|
İNSAN YAPTIĞINDAN SORUMLUDUR |
|
|
SUKUT İKRARDAN GELİR |
|
|
سَمِّنْ كَلْبَكَ يَأْكُلَكَ |
|
|
BESLE KARGAYI OYSUN GÖZÜNÜ |
|
|
أُرِيهَا السُّهَا وتُرِينِي القَمَرَ |
|
|
BEN DİYORUM ÇANAKKALE HAFTASI, SEN DİYORSUN MANGAL TAHTASI |
|
|
أَشْأَمُ كُلُّ امْرِئٍ بَيْنَ لِحْيَيْهِ |
|
|
İNSANIN BAŞINA NE GELİRSE DİLİNDEN GELİR |
|
|
DOST KÖTÜ GÜNDE BELLİ OLUR |
|
|
بِئْسَ الضَّجِيعُ الجُوعُ |
|
|
AÇLIK EN KÖTÜ ARKADAŞTIR(NE KÖTÜ ARAKADAŞTIR) |
|
|
يَضْحَكُ كَثِيراً مَنْ يَضْحَكُ أَخِيراً |
|
|
SON GÜLEN İYİ GÜLER |
|
|
إِنَّكَ تَضْرِبُ فِي حَدِيدٍ بَارِدٍ |
|
|
SEN HAVANDA SU DÖVÜYORSUN |
Pek yaş olma sıkılırsın, pek de kuru olma kırılırsın. (Ne yavuz ol asıl ne yaş ol basıl). |
ـ كَيفَمَا كَان الإنْسَانُ في السَّبعِ فَهُوَ فِي السّبعين أيضًا. (يُقَال لِغيرِ المٌتَّقِي مِن النَّاس). |
İnsanlar yedisinde ne ise yetmişinde o’dur. (Takvalı olmayan kişiler için kullanılır). |
ـ مَنْ تدخّلَ فِيمَا لاَ يَعنيهِ لَقيَ مَا لاَ يَرضيهِ. |
Kim ilgilendirmediği işe karışırsa, razı olmadığı şeylerle karşılaşır. |
ـ مَن دَقَّ دُقَّ . |
Çalma kapımı, çalınır kapın. |
ـ وَغَيرُ تَقيٍّ يَأمرُ النَّاسَ بالتُّقى. (طَبِيْبٌ يُدَاوِي النَّاسَ وَهُوَ عَلِيْلٌ). / بِالتُّركِي ( لَو كَانَ لِلأَقْرَعِ عِلاَجٌ (مَرْهَمٌ) لَمسَحَ عَلَى رَأسِهِ وَعَالَجَهُ). (لاَ يَسْتَطِيعُ أنْ يَحِيكَ لِنَفْسِهِ حَصِيرًا، وَيَقُومُ بِحيَاكَةِ الَّسجَّادَ لِغَيرِهِ). |
Türkçesi: Takva sahibi olmayan başkasına takvayı emreder. Türkçesi (Doktor hastayı tedavi eder kendini iyileştirmeye gücü yetmez). / Türkçe karşılığı: (Kelin ilacı merhemi olsa kendi başına sürer anlamı). Türkçe karşılığı: (Kendine kilim dokuyamayan başkasına halı dokumaya kalkar). |
ـ قَولُ الحَقِّ لمْ يَدعْ لي صَدِيقًا. |
Doğru söylemek, bana arkadaş bırakmadı. Türkçe karşılığı: (Doğru söyleyeni dokuz köyden kovalar). |
ـ إنْ كُنتَ كَذوبًا فكُنْ ذَكورًا. |
Yalancı da olsan söylediğini hatırla. |
ـ مَنْ طلبَ أخًا بِلاَ عَيبٍ بَقِيَ بِلاَ أخٍ. |
Kusursuz dost arayan dostsuz kalır. |
ـ مّنْ اسْترعَى الذّئبَ فَقَد ظَلَمَ. |
Kurda güvenen haksızlık eder. |
0ـ نَعِيبُ زَمَانَنَا وَالعَيْبُ فِينَا… وَمَا لِزَمَانِنَا عَيْبٌ سِوَانَا (لِلْإمَام الشَافِعِي). |
Zamanımızı ayıplıyoruz, hâlbuki ayıp bizde…. Ayıp yok zamanımızın bizden özge. |
ـ المَرءُ عَدوُّ مَا جَهِل. / النَّاسُ أعْدَاءُ مَا جَهِلوا. |
Kişiler bilmedikleri şeyin düşmanıdırlar.(İnsanlar bilmedikleri şeyin düşmanıdırlar). |
ـ كلُّ إناءٍ يَنضَحُ بِمَا فِيهِ. / يُقَابِلُهُ المَثَلُ التُّركِي: يُعَبِّرُ الدَّرويش بِمَا فِي ذِهْنهِ، وَيُعِيدَ الذِّكرَ نَفسَهُ. |
Küp içindekini sızdırır. Türkçe karşılığı: (Dervişin fikri ne ise, zikri odur). |
ـ المَرءُ عَلَى دِينِ خَليلهِ. |
Kişi arkadaşın dinindendir. Türkçe karşılığı: (Adam ahbabından bellidir). |
ـ إعْطِ القَوسَ بَارِيْهَا. |
Yayı okçuya ver. Türkçe karşılığı: (İşi ehline ver). |
ـ إِعْطِ الخُبزَ لِلخَبَّازِ، وَلَو حَرَقَ نِصفَهُ. / مَثَل عِرَاقي. |
Ekmeyi fırıncıya ver, ekmeğin yarısını yaksa bile. (Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste ver). |
ـ إذا تَخاصَمَ اللِّصَان ظَهرَ المَسرُوق. فِي العَامِّيَّة (مَا شَافُوهُمُش وَهُمَا بِيسْرُقُوا، شَافُوهُم وَهُمَا بِيِتْخَانَقوا). |
İki hırsız dövüşünce çalıntı bulunur. |
ـ إذا اِفْتَقَرَ اليَهُوديُّ نظرَ في حِسَابهِ العَتِيق. فِي العَامِّيَّة (التّاجر لَمَّا يفَلِّس يُقَلِّبُ فِي دَفَاترِهِ القَدِيمَة). |
Yahudi fakirleşince eski hesaplarına bakar. |
ـ بَيضةُ اليَوم خَيرٌ من دَجاجة الغَدِ.(عُصْفُورٌ بِاليَدِ خَيْرٌمِنعَشرَةٍ عَلى الشَّجَرَةِ). |
Bugünün yumurtası yarının tavuğundan iyidir.(Eldeki bir kuş, daldaki on kuştan iyidir). |
ـ حِيلةُ مَنْ لا حِيلة لهُ الصّبرُ. |
Çaresiz olanın çaresi sabırdır. |
0ـ إنْ كُنتَ رِيْحًا فَقَد لاَقَيْتَ إعْصَارًا. |
Eğer rüzgâr isen fırtına ile karşılaşırsın. |
ـ في التّأني السّلامة وفي العَجلة النّدامة / ـ مَنْ تأنّى أدْرَكَ ما تمنَّى. |
İtidalde selamet, acelede nedamet vardır. / – İhtiyatlı davranan umduğuna ulaşır). |
ـ لا تُؤخّرْ عَملَ اليَومِ لِغَدٍ. (لاتُؤَجّل عَملَ اليَومِ إلى غَدٍ). |
Bugünün işini yarına bırakma. |
ـ اِسأل الجَار قَبلَ الدّار. |
Evden önce komşuyu sor. (Ev alma komşu al). |
ـ مُو (ما) كلّ أصَابِعِكَ سَوى (سَواء). / مَثَل عِرَاقي. |
Beş parmağın beşi bir değildir. |
ـ النّقدُ (القِرشُ) الأبيضُ يَنفعُ في اليَومِ الأسْودِ. |
Ak akçe kara gün içindir. |
ـ إذا حَانَ القَضَاءُ ضَاقَ الفَضَاءُ. |
Kaza gelince feza daralır |
ـ حَبْلُ الكَذِبِ قَصِيرٌ. |
Yalancının ipi kısadır. Türkçe karşılığı: (Yalancının mumu yatsıya kadar yanar). |
ـ اِسْأَل عَنِ الرَّفِيق قَبلَ الطَّريق. |
Yoldan önce arkadaşı sor. |
ـ آفَةُ العِلمِ النِّسيَان. |
İlimin belası unutmaktır. (Hafıza i beşer nisyan ile maluldür) |
0ـ الانتِظار أشَدُّ من النَّار. |
Beklemek ateşten beterdir. |
ـ الإنسَانُ عَبْدُ الإحْسَان. |
İnsan ihsanın esiridir. |
ـ إنَّ العَصَا مِنَ العُصْيَةِ. مَعْنَاُهُ: الأَمْرُ العَظِيمُ يَهِيجُهُ الأَمْرُ الصَّغِيرُ. (الحَرِيقُ الكَبِيرُ يَبْدَأُ مِنْ شَرَارَةٍ صَغِيرَةٍ). (كُلُّ الحَوَادِثِ مَبْدَأُهَا مِنَ النَّظَرِ *** وَمُعْظَمُ النَّارِ مِنْ مُسْتَصْغَرِ الشَّرَرِ). |
Sopa sopacıktan meydana gelir. Türkçe karşılığı: (Hiç bir şeyi küçümsemeçünkü: ’’Her yangın bir kıvılcımla başlar!’’. |
(Bir bakış ile olmuştur her olayın başlangıcı… Küçükbirkıvılcımla tutuşur her büyükateş). |
ـ إنَّ مِنَ البَيانِ لَسِحرًا. |
Anlatımda büyüleyicilik vardır. |
ـ بَعضُ العَفوِ ضَعْفٌ. |
Bazı af zaaftır. |
ـ حُسْنُ الأخْلاق كُنوزُ الأَرزَاق. |
Güzel ahlak, rızkınhazineleridir. |
ـ الحَريْصُ مَحرُومٌ. |
Çok isteyen mahrum kalır. |
ـ رُبَّ قَولٍ أنْفَذُ مِن صَولٍ. |
Nice söz vardır ki, yiğitçe saldırıdan etkilidir. |
ـ خَيرُ الكَلامِ مَا قَلَّ ودَلَّ. |
Sözün hayırlısı kısa ve anlaşılır olanıdır. |
ـ ظَنُّ العَاقِل خَيرٌ مِن يَقينِ الجَاهِل. |
Akıllının zannı cahilin bilgisinden daha hayırlıdır. |
0ـ الصَّبرُ مِفتاحُ الفَرَج. /مَنْصَبَرَظَفَرَ. / مَنْ رَضِيَ بِالقَضَاءِ صَبَرَ عَلَى البَلآءِ. |
Sabır kurtuluşun anahtarıdır. / Kimki sabır eder meramına nail olur. ‘’Sabreden derviş,muradına ermiş’’. / Kazaya razı olan kimse belaya sabreder |
ـ القَناعَةُ كَنزٌ لا يَفْنَى. |
Kanaat tükenmez bir hazinedir. |
ـ كُلُّ رأسٍ بِهِ صُداعٌ. |
Her başın bir ağrısı vardır. |
ـ كُنْ جَميلاً تَرى الوُجُودَ جَميلاً. |
Sen güzel ol mevcudatı güzel görürsün. |
ـ أكَاذِيبُكَ لاَ تَنْطَلِي عَليّ. |
Yalanların bana söz kesmez. |
ـ لا تَأكُل خُبزكَ على مَائِدَةِ غَيرِك. |
Kendi ekmeğini başkasının sofrasında yeme. |
ـ لا تَجْرِ فِيْمَا لاَ تَدْرِي. |
Bilmediğin bir şeyin ardından koşma. |
ـ لا تَغُرَّكَ المَظاهِرُ. |
Görünüşe aldanma. |
ـ لاَ يَضُرُّ السَّحَابَ نُباحَ الكِلابِ. |
Köpeklerin havlaması bulutlara zarar vermez. |
ـ لاَ يَنفعُ النَّدم بَعدَ العَدَم. |
Son pişmanlık fayda vermez. |
0ـ اِسأل المُجرِّب ولا تَسألِ الحَكيم / ـ لِسانُ التَّجرُبة أصدَق. |
Tecrübeliden sor hâkimden (akıllıdan) sorma. / – Tecrübenin sözü daha doğrudur. |
ـ إِيَّاكَ أَعنِي وَاسْمَعِي يَاجَارَة. |
Kızım sana söylüyorum gelinim sen işit. |
ـ كُنْ وَسَطًا واِمشِ جَانِبًا.( خَيْرُ الأمُورِ أًوْسَطُهَا). |
Orta ol, kenardan yürü. (İşlerin en hayırlısı orta olanıdır). |
ـ مَن حَفَرَ لأخيِهِ حُفرَةً وقَعَ فيها. (حَدِيثٌ صَحِيحٌ)، عَنْ ابْنُ عَبَّاسٍ أنَّ كَعَبًا قَالَ لَهُ: إنِّي وَجَدْتُ هَذَا الحَدِيثِ فِي التَّوْرَاةِ. وَقَالَ تَعَالَى(وَمَكْرَ السَّيِّئِ وَلَا يَحِيقُ الْمَكْرُالسَّيِّئُإِلَّا بِأَهْلِهِ) فَاطِر، (يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلَى أَنْفُسِكُمْ ) يُونُس، . |
Kim kardeşiiçinkuyu kazarsaonakendi düşer (Başkasına kuyu kazan içine düşer). |
İbn Abbas Ka’b’tan rivayet ederek der ki: ben bu hadisi Tevrat’ta gördüm: |
Allah u Teâlâ diyor ki: (Kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır). )Ey İnsanlar! Sizin taşkınlığınız, sırf kendi aleyhinizedir(. |
ـ كَما تَزرَع تَحصُد. |
Ne ekersen onu biçersin. |
ـ نُصرَةُ الحَقِّ شَرَفٌ. وَقالَ نَبيُّنَا مُحمد (ص) (السَّاكِتُ عَنِ الحَقِّ شَيطَانٌ أَخرَسٌ). |
Hakka yardım etmek şereftir. Peygamberimiz Muhammed (s.a.v) diyor ki: (Haksızlıkkarşısında susandilsiz şeytandır). |
ـ بَعضُ الكَلامِ أقطَعُ من الحِسَام. |
Bazı sözler kılıçtan daha keskindir. |
ـ مَا رَأيتُ نِعمَةً مَوفُورَةً إلاَ وإلى جَانِبِها حَقٌّ مَضيعٌ. |
Bol nimetin olduğu yerde, ancak haksız kazancın olduğu görünür. |
Türkçe karşılığı: (Helal kazanç ile yağlı pilav yenmez). |
ـ الضِّحكُ مِن غَيرِ عَجَب مِن قِلَّةِ الأدَب./ أو (الضحك من غير سبب قلة أدب) . وَقِيلَ أيضًا: )إذَا عُرِفَ السَّبَبُ بَطُلَ العَجَبُ(. |
İlginç olmayan bir şeye gülmek terbiyenin az olması demek. |
ـ الحَياءُ مِنَ الإيْمَانِ./ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: (…وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنْ الْإِيمَانِ) . |
Hayâ etmek imandandır. |
0ـ كُلّ مَمنُوع مَتبوعٌ (مَرْغُوبٌ). |
Her yasak izlenir (Arzulanır). |
ـ اِختَلَطَ الحَابِل بالنَّابِل. |
Her şey birbirine karıştı. |
ـ أَجْوَعُ مِن ذِئبٍ. |
Kurttan daha aç. |
ـ المُؤمِنُ بِشرُهُ في وَجهِهِ وَحُزنُهُ في قَلبِهِ. |
Mümin’in sevinci yüzünde, üzüntüsü kalbindedir. |
ـ لا يَشكُر اللهَ مَن لا يَشكُر النَّاسَ. |
İnsanlara şükür etmeyen Allah’a da şükür etmez. |
ـ لكُلِّ عَالِمٍ هَفوَة، ولِكُلِّ جَوادٍ كَبوَة، ولِكُلِّ صَارِمٍ نَبوَة. |
Her âlimin, bir dil sürçme, her atın, tökezlemesi ve her keskin kılıcın, bir kör tarafı vardır. |
ـ كُلُّ سِرٍّ جَاوّزَ الاثنينِ شَاعَ. |
Her sır iki kişiyi aşarsa yayılır. |
ـ كُلُّ كَلبٍ بِبَابهِ نَبَّاح وكُلُّ دِيكٍ على مَزبلتهِ صَيّاح. |
Her köpek kapısında havlar ve her horoz çöplüğünde öter. |
ـ لا يَجْمَعُ سَيفانِ فِي غِمْدٍ. / ـ بِالتُّركِي (لاَ يَلْعَبُ بَهْلَوَانَانِ عَلَى حَبلٍ وَاحِدٍ). |
İki kılıç bir kına girmez. /Türkçe karşılığı: (İki cambaz bir ipte oynamaz). |
ـ عِندَ الشّدائِد تُعرفُ الإخْوَان (الأَصْدِقَاء). |
Dost kara günde belli olur. |
0ـ كلّ شاةٍ تُناطُ (تُعلّقُ) بِرجليها. |
Her koyun kendi bacağından asılır. |
ـ بَلَغَ السّكينُ العَظمَ. |
Bıçak kemiğe dayandı. |
ـ كُلُّ شَيءٍ وَثَمنُهُ. |
Her şeyin bir değeri vardır. |
ـ لاَ تَلِدُ الذِّئبةُ إلاّ ذِئبًا. |
Kurt ancak kurt doğar. |
ـ أنْفُهُ فِي السَّماءِ وَاَستهُ فِي المَاءِ. |
Burnu göklerde kıçı suda |
ـ صِرْنَا مُضْغَةً فِي أفْوَاهِ النَّاسِ. |
İnsanların ağzına sakız olduk. |
ـ الطّيرُ بالطّيرِ يُصطادُ. أَو(الحَدِيدُبِالحَدِيْدِيُفلَحُ). |
Kuş kuşla avlanır. (Demiri demirle dövdüler). |
ـ لَيسَ (مُو) كُلّ مُدَعْبَلٍ جُوز. / مَثَل عِرَاقي. |
Her yuvarlanan ceviz değildir. Türkçe karşılığı: (Her kuşun eti yenmez). |
ـ عَلَّمْتُهُ الرِّمَايَةَ فَلَمَّا إِشتَدَّ سَاعِدَهُ رَمَانِي. (سَمِّنْ كَلْبَكَ يَأْكُلَكَ). |
Ona ok atmayı öğrettim güçlenince döndü beni vurdu. (köpeğini besle seni yesin). |
ـ إتَّقِ شَرَّ مَنْ أَحسَنتَ إِلَيه. (يُقَالُ هَذَا الكَلاَم لِغَيرِ المُتَّقِين). |
İyilik yaptığın kişinin şerrinden korun. (Takva sahibi olmayanlar için ifade edilir). Türkçe karşılığı (İyilikten maraz doğar). |
ـ لِكُلِّ دَاءٍ دَواءٌ إلاّ الحَماقَةَ. |
Ahmaklık dışında her derdin bir devası vardır. |
ـ قَالَ الشَّاعِرُ فِي الحَمَاقَةِ: لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءٌ يُسْتَطبُّ بِهِ ـــــ إلاَّ الحَمَاقَةَ أَعْيَتْ مَن يُداوِيها! أَعيَتْ بِمعْنَى: عَجَزَ عَنْهُ فَلَمْ يَستَطِعْ بَيَانَ مُرَادِهِ مِنهُ. وَقَال الإمَامُ الغَزَالِي رَحِمَهُ اللهُ فِي الحَمَاقَةِ: (الرِّجَالُ أَرْبعَةٌ: رَجُلٌ لاَ يَدْرِي وَيَدْرِي أَنَّهُ لاَ يَدْرِي فَذَلِكَ هُوَ الجَاهِلُ فَعَلِّمُوهُ. وَرَجُلٌ يَدْرِي وَيَدْرِي أنَّهُ يَدْرِي فَذَلِكَ هُوَ العَالِمُ فَاسْأَلُوهُ. وَرَجُلٌ يَدْرِي وَلاَ يَدْرِي أنَّهُ يَدْرِي فَذَلِكَ هُوَ النَّاسِي فَذَكِّرُوهُ. وَرَجُلٌ لاَ يَدْرِي وَلاَ يَدْرِي أنَّهُ لاَ يَدرِي فَذَلِكَ هُوَ الأحْمَقُ فَاجْتَنِبُوهُ!). |
Aptalla ilgili şair diyor ki: Her derdin devası vardır tedavi edilir…. Ahmaklık hariç, tedavi eden kişi tedavisinde aciz kalmıştır. |
İmam gazali diyor ki: İnsanlar dört çeşittir: – O kişi biliyor ve bilmediğini de biliyor, o cahildir, ona bilmediğini öğretiniz. – O kişi biliyor ve bildiğini de biliyor, o âlimdir, ona sorunuz. O kişi biliyor ve bildiğini bilemiyor, o unutmuştur, ona hatırlatınız. – O kişi bilmiyor ve bilmediğini de bilmiyor, o ahmaktır, ondan kaçınınız! |
ـ مَنْ اِعْتَمَدَ عَلَى مَالِه قَلَّ، وَمَنْ اِعْتَمَدَ عَلَى سُلْطَانِهِ ذَلَّ، وَمَنْ اِعْتَمَدَ عَلَى عَقْلِهِ اِخْتَلَّ، وَمَنْ اِعْتَمَدَ عَلَى عِلْمِهِ ضَلَّ، وَمَنْ اِعْتَمَدَ عَلَى النَّاسِ مَلَّ، وَمَنْ اِعْتَمَدَ عَلَى الله ِفَلاَ قَلَّ وَلاَ ذَلَّ وَلاَ مَلَّ وَلاَ ضَلَّ وَلاَ اِخْتَلَّ مِنْ خُطَبِ العَلاَّمَةِ عَبدُ الحَمِيد كُشْك. |
Kim malına güvenirse malı azalır, kimde makamına güvenirse zelil olur; kim aklına güvenirse akıl hata yapar, kimde bilgisine güvenirse doğru yoldan sapar, kim insana güvenirse insan da bıkar, kimde Allah’a güvenirse ne parası azalır, ne zelil olur, ne sapar, ne bıkar ve ne de hata yapar. Âlim Abdülhamit kuşuk un hutbelerinden. |
ـ لِكُلِّ مَقَامٍ مَقَالٍ وَلِكُلِّ زَمَانٍ رِجَالٍ. (مَثَل عَرَبِي). |
Her yere yakışan ayrı bir söz vardır ve her sözü söylemeye layık kişiler vardır. |
ـ يُوصِي لُقمَان الحَكِيم اِبنَهُ وَيَقُول يَا بُنَيَّ : إِذَا أَرَدْتَّ أَنْ تُصَاحِبَ رَجُلاً فَأَغْضِبْهُ.. فَإنْ أَنْصَفَكَ مِنْ نَفْسِهِ فَلاَ تَدَعْ صُحْبَتَهُ.. وَإلاَّ فَاحْذَرْهُ. |
Eğer bir kişiyle Arkadaş edinmek istiyorsan onu öfkelendir. O kimse öfkeli iken adil ve insaflı davranıyorsa arkadaşlığını bırakma. Böyle bir durum da Adil ve insaflı davranmıyorsa öyle dost edinmekten sakın. |
|
|
|
Şeyh uçmaz, müridi uçurur. / Bende diyorum ki: Münafık şeyh kendini uçurur birde fili ve deve iyide uçurur. |
لاَ يَطِيرُ الشَّيخُ، وَإنِّمَا يُطَيِّرهُ مُرِيدُيِه. / مَثَلٌ تُركِيٌّ. // وَاَنَا أَقُولُ: يُطَيِّرُ الشَّيخُ المُنَافِقُ نَفسَهُ، وَيُطَيِّرُ الفِيلَ وَالجَمَلَ أَيضًا. |
Kişi vezir olmakla adam olmaz. |
المَرْءُ عِندَ كَونِهِ وَزِيرًا، لاَ يُمْكِنُ أَنْ يَكُونَ إنسانًا. / مَثَلٌ تُركِيٌّ. أو (إِذَا كُنتَ وَزِيرًا، فَلاَ يَعْنِي هَذَا أَنَّكَ أَصبَحَتَ إِنسَانًا). |
|
Her ağacın kurdu kendinden olur. Anlamı (Problemlerin ortaya çıkma sebebi insanın kendisidir). |
دُودَةُ الشَّجَرَةِ تَكُونُ فِي دَاخِلِهِ. / مَثَلٌ تُركِيٌّ. وَمَعْنَاه (سَببُ نُشُوءِ المَشَاكِلِ، هَوَ الإنسَان نَفسُهُ). |
Güvenme varlığa düşersin darlığa |
لاَ تَعْتَمِد عَلى أمْوَالِكَ، قَدْ تُوقِعُكَ فِي الضِّيق. / مَثَلٌ تُركِيٌّ. |
|
Mezarı bedava bulursan hemen gir. |
إذا وَجَدتَ القَبرَ مَجّانًا فأدخِلْ فِيهِ مُبَاشَرةً. / مَثَلٌ تُركِيٌّ. فِيهَا تَوبِيخ عَلَى عَدمِ المَيلِ الكَثير أَو الذَّهَاب وَرَاءَ الأشياء التَّي تُوزَّع مَجَّانًا دَائِمًا. |
(Aç insana balık vereceğine balık tutmayı öğret). (Bana Balık verme, Bana Balık tutmayı öğret). |
أَنْ تُعَلِّمَ الفَقِيرَ صَّيدُ السَّمَكِ،أَفْضَلُ مِنْ أَنْ تُعْطيهِ كُلَّ يَوْمٍ سَمَكَةً. (عَلِمْهُ الصَّيْدَ خَيْرٌ مِنْ أَنْ تُعْطِيهِ سَمَكَةً) / مَثَلٌ تُركِيٌّ وَقيلَ أيضًا أنه مَثَل صِيني. |
|
Taşın büyüğü yakından gelir. (Ağaca balta vurmuşlar ‘’sapı benden’’ demiş(. Arapçadaki şiir diyor ki: (Düşmandan bir kez dikkatli ol’ dostundan biz kez. |
الحِجَارةُ الكَبِيرَةُ تَأتِي مِنَ الجَارِ القَرِيب. ترجمة التركي (ضَربَ الفأسُ الشَّجَرَةَ ، فَقَالَ إنَّ عَصَاهُ بِيَدِي) يَعنِي أَنَّ العَصَا الَّذي مِنَ الخَشَبِ هِي الضَّارب/ مَثَلٌ تُركِيٌّ. وَيَقُولُ الشَّاعِرُ العَرَبِي: (إِحْذَرْ عَدُوّكَ مَرّةً ــ وَإِحْذَرْ صَدِيْقَكَ ألْفَ مَرَّةٍ). |
|
Avrat (kadın) malı kapı tokmağı gibidir. Anlamı (Hanımın malı için evlenirsen sonucun kapı tokmağı gibi olur). |
مَالُ المَرْأةِ كَمَطْرَقَةِ البَابِ. / مَثَلٌ تُركِيٌّ. (يُرِيدُ أَنْ يَقُول: عَلَيكَ أَن لاَ تَنِكِحَ المَرأةَ لَمَالِهَا فَيَكُونُ مَصيرُكَ كَمِطرَقَةِ البَابِ). |
Bir işi anlamadan Arnavut barutu gibi parlama. |
لاَ تَلمَع كَالَبارُود، قَبلَ أَنْ تَفهَم المَوْضُوع./ مَثَلٌ تُركِيٌّ. |
|
0 Çok sitem dostları birbirinden ayırır. |
كَثرَةُ العِتَابِ تُفَرِّقُ بَينَ الأَحبَابِ. / مَثَلٌ تُركِيٌّ. |
|
Zengin olunca, bütün insanlar akraban olur. |
إذَا أَصَابَكَ الغِنَى، فَكُلُّ النَّاسِ أَقَارِبُكَ. / مَثَلٌ تُركِيٌّ. |
‘’Tarih’i tekerrürdiye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı tarih tekerrür mü ederdi’’Türk Şairi Mehmet Akif Ersoy. |
يُعَرِّفُونَ التَّارِيخَ بِاَنَّهُ يُعِيدُ نَفْسَهُ…. فَلو تَمَّ أَخْذُ العِبَر، فَهَلْ كَانَ التَّارِيخُ يُعِيدُ نَفْسَهُ؟! لِلشَّاعِر التُّركِي مُحَمَّد عَاكِف. |
Besle kargayı oysun gözünü. / Arapça Atasözün tercümesi: (köpeğini besle seni yesin). (Ona ok atmayı öğrettim döndü beni vurdu ‘güçlenince beni vurdu’). |
رَبِّ غُرَابَكَ يَقلَعُ عَينَيكَ. / بِالعَرَبِي (سَمِّنْ كَلْبَكَ يَأْكُلَكَ). (عَلَّمْتُهُ الرِّمَايَةَ فَلَمَّا إِشتَدَّ سَاعِدَهُ رَمَانِي). |
|
Tatlı söz, yılanı deliğinden çıkarır. / Arapça Atasözün tercümesi:. (Tatlı söz, gerçeği açıklayan söze galip gelir) |
الكَلاَمُ اللِّين تُخرِجُ الحّيَّةَ مِنْ جُحرِهَا. / مَثَلٌ تُركِيٌّ. بِالعَرَبِي (الكَلاَمُ اللَّيِّن يَغْلِبُ الحَقَّ البَيِّن). |
Âlim; yanan bir mum gibidir, uzağı aydınlatır, yakınlarda karartır. (mum dibini aydınlatmaz). |
العَالِمُ كَالشَّمْعَةِ المُنِيرَةِ، تُنِيرُ البَعِيدَ وَتُظَلِّلُ القَرِيبَ. (مثَل أجنَبي). |
Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi….Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. Kanuni Sultan Süleyman. |
لاَ شَيءَ يَسْتحِقُّ إعْتِبَارُهُ عِنْدَ النَّاسِ مِثْلَ التَّمَتُعِ بِخَيْرَاتِ الدَّوْلَةِ….وَلَكِنْ لاَ تَتُمُّ السَّعَادَةُ فِي الدُّنِيَا مِثَلَ تَنَفُسِّنَا مِنْ أجْلِ الصِّحَّةِ. لِلشَاعِر السُّلطَان مُحَمَّد الفَاتِح. |
– Hapı yuttu. |
فِي مَثَل عَرَبي يَشبَهُ التُّركِي (إِبْتَلَعَ الطُّعْمَ). |
|
Damdan düşenin halini, damdan düşen bilir. Bende diyorum ki: (Hastanın halinden, Ancak hasta bilir). |
الوَاقِعُ مِنَ السُّلَّمِ يَعْرِفُ مِنْ حَالِ الَّذِي وَقَعَ مِنَ السُّلَّمِ. / مَثَلٌ تُركِيٌّ. وَأَنَا أَقُول: (لاَيَعْرِفُ مِن حَالِ المَرِيضِ إلاَّ المَرِيض). |
Bir musibet bin nasihatten iyidir |
مُصِيبَةٌ وَاحِدَةٌ أَفْضَلُ مِنْ أَلفِ نَصِيحَةٍ. (مَثَلٌ تُركِي). |
0 Küçük bir mumu yakıp aydınlatmanız; ömrünü karanlığa lanet okuyarak harcamaktan daha hayırlıdır. |
أنْ تُضِيءَ شَمْعَةً صَغِيرَةً خَيْرٌ لَكَ مِنْ أَنْ تُنْفِقً عُمْرُكَ تَلْعَنُ الظَّلاَمَ. (مَثَلٌ أجنبي). |
Çok istersiniz istediğiniz azı elde edersiniz. |
أُطلُبْ الكثِيرَ لِتَحْصُلَ عَلَى القَلِيلِ. (مِن أَقْوَالِ الاسْتِعْمَار). |
د. نظام الدين إبراهيم اوغلو ـ تركيا |
|
|
ARAPÇA HİKMETLİ SÖZLER ARAPÇA ÖZLÜ SÖZLER |
ARAPÇA ÖZLÜ HİKMETLİ SÖZLER |
Âdemoğlu, kendisine yasaklanan şeylere karşı çok hırslıdır. |
إبْنُ آدَمَ حَريصٌ عَلَى ماَ مُنِعَ مِنْهُ |
Sen kötülüğü terket ki, o da seni terk etsin. |
اُتْرُكِ الشَّرَّ يَتْرُكْهُ |
Dilin seni hapsetmemesi için, sen onu hapset! |
إحْبِسْ لِساَنَكَ لِئَلاَّ يَحْبِسَكَ |
Susan (sessiz) köpekten ve durgun akan sudan sakın! |
إحْذَرِ الْكَلْبَ الصَّامِتَ وَالْمَاءَ الرَّاكِدَ |
İhsan, dili keser. (İhsan, iyilik; dille gelecek zararları engeller) |
الإحْسَانُ يَقْطَعُ اللِّسَانَ |
Edeb, altından daha değerlidir. |
الأدَبُ خَيْرٌ مِنَ الذَّهَبِ |
Bedava sirke, baldan tatlıdır. |
أحْلَى مِنَ الْعَسَلِ الْخَلُّ بِلاَ شَئٍ |
(Bu ifadede, Mübteda ile Haber arasında takdîm te’hîr vardır. Mübteda i Muahhar الْخَلُّ kelimesidir, Haber deأحْلَى kelimesidir.) |
Tavuk, horoz gibi öterse kesilir! |
إذَا صَاحَتِ الدَّجَاجَةُ صِيَاحَ الدِّيكِ فَلْتُذْبَحُ |
Hastalık teşhis edilirse, tedavi kolaylaşır. |
إذَا عُرِفَ الدَّاءُ سَهُلَ الدَّوَاءُ |
0 Kapın alçaksa, eğilmek zorundasın. |
إذَا كَانَ بَابُكَ قَصِيرًا فَلاَ مَقَرَّ لَكَ مِنَ الإنْحِنَاءِ |
Kimsenin olmadığı vadide tilki vali olur. |
إذَا كَانَ الْوَادِى خَالِيًا يَكُونُ الثَّعْلَبُ وَالِيًا |
İnsanların en akıllısı, onlardan (en güzel şekilde) özür dileyendir. |
أعْقَلُ النَّاسِ أعْذَرُهُمْ لِلنَّاسِ |
Evden önce komşu al. |
إشْتَرِ الْجَارَ قَبْلَ الدَّارِ |
İnsan, (kendisine yapılan) iyiliğin kuludur. |
الإنْسَانُ عَبْدُ الإحْسَانِ |
Yerin kulağı vardır. |
إنَّ لِلْحِيطَانِ آذَانًا |
( حِيطَانِ kelimesi, حَائِط kelimesinin çoğul şeklidir; “duvar” anlamına gelir. Motamot anlamı; “Hiç şüphesiz duvarların kulakları vardır” şeklindedir. Atasözü olarak bu ifade, “yerin kulağı var” şeklindedir) |
Hayâsız kadın, tuzsuz yemek gibidir. |
إمْرَأةٌ بِلاَ حَيَاءٍ كَطَعَامٍ بِلاَ مِلْحٍ |
İnsaf, dinin yarısıdır. |
الإنْصَافُ نِصْفُ الدِّينِ |
Belâ, söylemeye bağlıdır. |
إنَّ الْبَلاَءَ مُوَكَّلٌ بِالْمَنْطِقِ |
(Çok belâ okuyan/söyleyen, belâya uğrar) |
İlmin başı acı, sonu tatlıdır. |
أوَّلُ الْعِلْمِ مُرٌّ وَآخِرُهُ حُلْوٌ |
0 Sinirlenmenin başı delilik, sonu da pişmanlıktır. |
أوَّلُ الْغَضَبِ جُنُونٌ وَآخِرُهُ نَدَمٌ |
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur. |
الْبَعِيدُ عَنِ الْعَيْنِ بَعِيدٌ عَنِ الْبَالِ |
Güneş giren eve doktor girmez. |
الْبَيْتُ الَّذِى تَدْخُلُهُ الشَّمْسُ لاَ يَدْخُلُهُ الطَّبِيبُ |
Bir şeyi erteleme, zamandan çalmadır. |
التَّأجِيلُ لِصُّ الزَّمَانِ |
Bilgisiz tecrübe, tecrübesiz bilgiden daha hayırlıdır. |
التَجْرِبَةُ بِدُونِ تَعَلُّمٍ خَيْرٌ مِنَ التَّعَلُّمِ بِدُونِ تَجْرِبَةٍ |
Câhile cevap vermemek, bir cevaptır. |
تَرْكُ الْجَوَابِ عَلَى الْجَاهِلِ جَوَابٌ |
Ağaç, meyvesiyle tanınır. |
تُعْرَفُ الشَّجَرَةُ مِنْ ثَمَرِهَا |
Senin hürriyetin, başkalarının hürriyeti başladığı an biter. |
تَنْتَهِى حُرِّيَّتُكَ حِينَ تَبْدَأ حرِّيَّةُ الآخَرِينَ |
Sebât, başarının yoludur. |
الثَّبَاتُ طَرِيقُ النَّجَاحِ |
Ahmaka cevap, sükûttur. |
جَوَابُ الأحْمَقِ السُّكُوتُ |
Bu cümleyi aşağıdaki şekilde de ifade edebiliriz. |
جَوَابُ السَّفِيهِ السُّكُوتُ عَنْهُ |
0 Hür kişi, tamah ettiğinde köle; köle, kanaat ettiğinde hür kişi olur. |
الْحُرُّ عَبْدٌ إذَا طَمَعَ وَالْعَبْدُ حُرٌّ إذَا قَنَعَ |
Sırrın esirindir. Konuşursan, sen onun esiri olursun. |
سِرُّكَ أسِيرُكَ إذَا نَطَقْتَ بِهِ فَأنْتَ أسِيرُهُ |
Sükût, razı olmanın kardeşidir. (Sükût, ikrardandır) |
السُّكُوتُ أخُو الرِّضَا |
Sükût, âlim için süs; câhil için bir örtüdür. |
السُّكُوتُ لِلْعَالِمِ زِينَةٌ وَلِلْجَاهِلِ سَتْرٌ |
Zayıfların silahı, şikâyettir. |
سِلاَحُ الضُّعَفَاءِ الشِّكَايَةُ |
Adaletsiz sultan, susuz bir nehir gibidir. |
سُلْطَانٌ بِلاَ عَدْلٍ كَنَهْرٍ بِلاَ مَاءٍ |
Kimi davranışlar, konuşmaktan daha anlamlıdır. |
رُبَّ حَالٍ أفْصَحُ مِنْ لِسَانٍ |
Kişinin davranışları, karakterini yansıtır. |
سِيرَةُ الْمَرْءِ تُنْبِئُ عَنْ سَرِيرَتِهِ |
İlimsiz düşünce, sapıklık; amelsiz ilim, vebaldir. |
الرَّأىُ بِغَيْرِ عِلْمٍ ضَلاَلٌ وَالْعِلْمُ بِغَيْرِعَمَلٍ وَبَالٌ |
Kimi uzaktakiler, yakındakilerden daha faydalıdır. |
رُبَّ بَعِيدٍ أنْفَعُ مِنْ قَرِيبٍ |
0 Yalancının mumu, yatsıya kadar yanar. |
شَمْعَةُ الْكَذَّابِ لاَ تَشْتَغِلُ إلاَّ إلَى وَقْتِ الْعِشَاءِ |
Kötü kimselerle arkadaşlık kurmak, şeytanın tuzağıdır. |
صُحْبَةُ الأشْرَارِ مَصِيدُ الشَّيْطَانِ |
Sabır, en iyi ilaçtır. |
الصَّبْرُ أحْسَنُ دَوَاءٍ |
Dil yarası, kılıç yarasından daha ağırdır. |
ضَرْبُ اللِّسَانِ أشَدُّ مِنْ طَعْنِ السِّنَانِ |
Akıllının zannı, câhilin yakînen bilmesinden daha iyidir. |
ظَنُّ الْعَاقِلِ خَيْرٌ مِنْ يَقِينِ الْجَاهِلِ |
Yüksek ses, boş karından çıkar. |
الصَّوْتُ الْعالِى مِنَ الْبَطْنِ الْخَالِى |
Arkadaşın, sana doğruyu söyleyendir; seni tasdik eden değil. |
صَدِيقُكَ مَنْ صَدَقَكَ لاَ مَنْ صَدَّقَكَ |
Sağlık, sağlıklı olanların başında bir taçtır. Onu ancak hastalar görür. |
الصِّحَّةُ تَاجٌ عَلَى رُؤُوسِ الأصِحَّاءِ لاَ يَرَاهُ إلاَّ الْمَرْضَى |
İhtiyaç sahibi, kördür. |
صَاحِبُ الْحَاجَةِ أعْمَى |
İnsanların sana nasıl davranmasını istiyorsan öyle davran. |
عَامِلِ النَّاسَ كَمَا تُحِبُّ أنْ يُعَامِلُوكَ |
0 Akıllı kişi, diline sahip olandır. |
الْعَاقِلُ مَنْ أمْسَكَ لِسَانَهُ |
|
آفَة الإنسانِ في اللِّسانِ |
İnsanın âfeti dilindedir. |
آفَةُ العِلْمِ النِّسيانُ |
İlmin âfeti unutmaktır. |
أُتْركْ الشَّرَّ يَتْرُكْكَ |
Sen kötülüğü terk et ki, oda seni terk etsin. |
اَلأدبُ خَيْرٌ مِنْ الذَّهَبِ. |
Edep altından daha hayırlıdır. |
إذا ذَهَبَ الحَياءِ حَلَّ الْبَلاءِ |
Hayâ gidince ,bela gelir. |
إذا طَرَقَ الحظُّ بَابَكَ فسارِعْ لإستِقبالِهِ . |
Şans (bir gün) kapını çalarsa (durma)karşıla. |
إذا وَجَدَ الشّيطانُ رَجُلاً بلاعَمَلٍ يَفْعله أو جدله ما يُثْغِلُهُ |
Şeytan,işiz biriyle karşılaştığında,ona bir iş bulur veya yaptırdığı işte onun sonunu getirir. |
السَّعيدُ مَنْ وُعِظَ بِغَيْرِهِ |
Mutlu kişi ,başkalarının tecrübelerinden ibret alandır. |
الإعتِرَفُ بالْخَطأ فَضِيلَةٌ |
Hatayı itiraf etmek fazilettir. |
الذي يَسْرِقُ البَيْضَ يَسْرِقُ الْجَمَلَ |
0 Yumurta çalan, deve de çalar. |
أغْنىَ الغِنى العقْلُ و أكْبَرُ الفَقْرِ الحُمْقُ. |
En büyük zenginlik akıl,en büyük fakirlik ahmaklıktır. |
أكْثَرُ النَّاسِ كلاماً أقَلُّهُمْ عَمَلاً. |
İnsanların en çok konuşanı, en az iş yapanıdır. |
أوَّلُ العِلْمِ مُرٌّ و آخِرُهُ حُلْوٌ. |
İlmin başı acı sonu tatlıdır. |
بلاءُ الإنسانِ جاءَ منَ اللِّسانِ. |
Kişinin belası dilindendir. |
البَيْتُ الذي تَدخُلُهُ الشَّمسُ لاَ يَدْخُلُهُ الطَّبِيبُ. |
Güneş giren eve doktor girmez. |
تَاجُ المُروءَةِ التَّواضُعُ. |
İnsanlığın tacı tevâzudur. |
جَوَابُ الأحْمَقِ السُّكوتُ. |
Ahmak’a (en güzel)cevap ,sükûttur. |
الحُبُّ أعْمىَ . |
Aşkın gözü kördür. |
حُبُّ الوَطَنِ مِنَ الإيمَانِ |
Vatan sevgisi imandandır. |
الحِكمَةُ ضَالَّةُ المؤْمِنِ. |
0 Hikmet, müminin yitik malıdır. |
|
الحَياةُ مَدْرَسَةٌ و أستَاذِها الزَّمانُ. |
Hayat okuldur,öğretmeni ise zamandır. |
خَيْرُ الكَلاَمِ ما نَاسَبَ الحَلَّ. |
sözün iyisi,yerinde söylenendir. |
الخَلُّ بِلاَ ثَمَنٍ أَحْلي مِنَالْعَسَلِ |
Bedava sirke baldan tatlıdır. |
خَيْرُ الكََلاَمِ ماَ قَلَّ وَ دَلَّ. |
Sözün iyisi ,az ve öz olanıdır. |
خَيْرُ النَّاسِ أَنْفَعُهُم للنَّاسِ |
İnsanların en değerlisi onlara faydalı olandır. |
دَوَاءُ الدَّهْرِ الصَّبْرُ عَلَيْهِ |
Zamanın ilacı , ona sabretmektir. |
رُبَّ حالٍ أفْصَحُ مِنْ لِساَنٍ . |
Kimi davranışlar, konuşmaktan daha anlamlıdır. |
|
سَيِّدُ القَوْمِ خَادِمُهُمْ. |
Bir toplumun efendisi ,onların hizmetçisidir. |
الشَّمْسُ لا تَتغَطَّي بِغِرْبالٍ |
Güneş, balçıkla sıvanmaz. |
الصَّبْرُ مِفْتَاحُ الفَرَحِ. |
0 Sabır kurtuluşun anahtarıdır. |
الصَّدِيقُ عِنْدَ الضِّيقِِ. |
Dost kara günde belli olur. |
الضَّيْفُ إذَا نَزَلَ نَزَلَ بِرِزْقِهِ |
Misafir, rızkıyla beraber gelir. |
عامِلْ النَّاسَ كَمَا تُحِبُّ أنْ يُعامِلُوكَ. |
İnsanlara, sana nasıl davranmalarını istiyosan öyle davran. |
العَدْلُ أسَاسُ المُلْكِ |
Adalet ,mülkün temelidir. |
عَدَمُ الْعِلْمِ لَيْسَ عَيْبًا أمَّا عَدَمُ طَلَبُ العِلْمِ عَيْبٌ. |
Bilmemek ayıp değildir.ilmi talep etmemek ayıptır. |
عَدُوٌّ عَاقِلٌ خَيْرٌ مِنْ صَديقٍ جَاهِلٌ. |
Akıllı düşman,cahil dosttan daha iyidir. |
اَلْعَقْلُ السَّالِيمُ فِي الْجِسْمِ السَّلِيمِ. |
Sağlam kafa , sağlam vücutta bulunur. |
عِنْدَمَا تَتَكَلَّمُ النُّقُودُ يَصْمُتُ كُلُّ شَيْءٍ. |
para konuştuğu zaman her şey susar. |
غِنيى النَّفْسِ أفْضَلُ مِنْ غِنَى المَالِ |
Ruh zenginliği,mal ve para zenginliğinden daha değerlidir. |
اَلْقُوَّةُ فى الإتِّحادِ |
0 Birlikten kuvvet doğar. |
كُلِّ شَيْءٍ فِي أوَّلِهِ صَعْبٌ. |
Her şey, başlangıçta zordur. |
مَا تَزْرَعْ تَحْصُدُْ |
Ne ekersen onu biçersin. |
لاَ تَتْرُكْ عَمَلَ الْيَوْمِ الي الغَدِ. |
Bu günün işini yarına bırakma. |
ما لا يُدْرَكُ كُلُّهُ لا يُدْرَكُ كُلُّهُ |
Tamamı idrak edilmeyenin,tamamı tarkedilmez. |
مَنْ لاَ أمَلَ لَهُ لاَ حَيَاةَ لَهُ |
İdeali olmayan ölü insan gibidir |
مَنْ لايَرْحَمْ لاَيُرْحَمْ |
Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. |
مَنْ يَزْرَعْ الشُّوَكَ يَحْصُدُ الشُّوَكَ. |
Diken eken, Diken biçer. |
الوَقْتُ الَّذى يُوَلَّي لا يَعُودُ |
Geçen zaman geri gelmez. |
الوَقْتُ كاالسَّيْفِ إنْ لَمْ تَقْطَعْهُ قَطَعَكَ. |
Zaman kılıç gibidir kullanmazsan seni keser. |
مِنَ القَلْبِ اليَ القَلْبِ سَبِيلٌ |
0 Kalpten kalbe yol vardır. |
سِرُّكَ أَسِيرُكَ إِذا تَكَلَّمْتَ بِه صِرْتَ أسِيرَهُ |
Sırrın senin esirindir,fakat onu konuşmaya başladığın zaman sen onun esiri olursun. |
لبَعيدُ عنِ العيْنِ، بَعيدٌ عَنِ القلْبِ |
Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur |
Kaybetmemek için kaydetmek lazım |
العِلْمُ صَيْدٌ وَ الكِتَابَةُ قَيْدٌ |
إما اُبدُ كما كنت أو كن كما تبدو |
“ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol” |
القناعة كنز لايفني |
KANAT TÜKENMEZ HAZİNEDİR |
بيضة اليوم خير من دجاجة الغدا |
BUGÜNÜN YUMURTASI YARININ TAVUĞUNDAN DAHA HAYIRLIDIR |
ان كنت ريحا فقدلا قيت اعصارا |
RÜZGAR OLURSAN FIRTINAYLA KARŞILAŞIRSIN |
المؤمن بشرة في وجهه و حزنه في قلبه |
MÜMİN SEVİNCİ YÜZÜNDE ÜZÜNTÜSÜ KALBİNDE OLANDIR |
إذا لم تعلم أين تذهب , فكل الطرق تفي بالغرض |
Nereye gideceğini bilmiyorsan tüm yollar seni götürür |
|
يوجد دائماً من هو أشقى منك , فابتسم |
Gülümse çünkü her zamanda sende daha bahtsız olanlar vardır |
|
يظل الرجل طفلاً , حتى تموت أمه , فإذا ماتت ، شاخ فجأة |
Erkek hep bebek kalır ta ki annesi ölünceye kadar…annesi ölünce hemen ihtiyarlar |
|
عندما تحب عدوك , يحس بتفاهته |
Düşmanını sevince önemsizliğini anlar |
|
إذا طعنت من الخلف , فاعلم أنك في المقدمة |
Eğer arkadan bıçaklanırsan bilki en öndesin |
|
الكلام اللين يغلب الحق البين |
Yumuşak söz açık ve net olan hakı yener |
(Türkiye’deki karşılığı: Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır) |
|
كلنا كالقمر .. له جانب مظلم |
Hepimiz ay gibiyiz…hep bir karanlık yanımız vardır |
|
لا تتحدى إنساناً ليس لديه ما يخسره |
Kaybedecek bişeyi olmayan kimseye meydan okuma |
|
العين التي لا تبكي , لا تبصر في الواقع شيئاً |
Ağlamayan göz aslında bir şey görmüyor |
|
المهزوم إذا ابتسم , افقد المنتصر لذة الفوز |
Yenilenin gülümsemesi yenene kazanma sarhoşluğunu yittirir |
|
لا خير في يمنى بغير يسار |
Solu olmayan sağda hayır yoktur |
|
الجزع عند المصيبة , مصيبة أخرى |
Musibette pes etmek başka bir musibettir |
|
الابتسامة كلمة معروفه من غير حروف |
Gülümseme harfsiz kelimedir |
|
اعمل على أن يحبك الناس عندما تغادر منصبك , كما يحبونك عندما تتسلمه |
Öyle çalış ki koltuğunu bıraktığında insanlar o seni koltuğa geldiğin gün sevdikleri gibi sevsinler |